Birgün, bir yagmurla garip garip
-Çolugu çocugu terk edecegim.-
Bir sevgiyle doymayacak kalbim,anladim
Alip basimi gidecegim.
Asir yirminci asirdir,amenna
Bir yanimda sevgilerim, bir yanimda sancim
Neon lambalari büsbütün karartir gecemizi
Uzaklar daha uzaklasir
Bir define çikarir gibi kayalardan, Ademden beri
Simsicak sevgilere muhtacim.
Bir gün alip basimi gidecegim
-Yildizlar isisin, yollar üsüsün, yollar...-
Belimi bir ilik sal sarsin, mavi
Hüzünlü bir serencamin ardindan, sarkisiz
Rüyalarim unutulmus bir handa pes desin
Görmüs geçirmis bir çift duygulu dudak karsisinda.
Kendi kendine çekilmez oluyor ömrüm
Her insanin ayri ayri yasayabilsem kaderinde
Diyari gurbette kanli bir ask
Bahtsiz bir çocukluk uzak köylerin birinde
En uzak beyazlar,
En yakin ikindilerde, duygulu
Ve bir sahil meyhanesinde bir aksam
Içip içip aglasam...
Nasil kisa kesmeli bilmiyorum?
Herkesin derdinden pay isterken.
Uzak kaderlerin sulari çaglar simdi
Yildizlar dökülür sonsuza içimizden.
Birgün, bir parkta otururken, biliyorum
Bir el yagmurla dokunacak omuzuma
Bir çift göz,bir davet, bir kalp
Çolugu çocugu terk edecegim.
Yapraklar dökülecek, çiçekler solacak
Bir sonbahar,bir sabah ve bir yagmur olacak
Toprak ve insan kokulariyla,
Ugultulu bir sarhosluk içinde, yillar için
Basimi alip gidecegim.
Edip Cansever
(Türkiyem)
Sunday, October 29, 2006
BAHARI BEKLEYEN'E
ben kisin guzelligini soylerim ne gelirse dilime
cunku kis bir hazirliktir soluguma kipkirmizi gulume
nice kirmizi ayaklar gelip gecti o gun katar katar
kis gunleri sozgelisi ben bir cop bile almadim elime
alti kiz bir ayisigi def calip sarkilar soylediler
beri yanda ormanlar yanardi, cigerpareler lime lime
artik su uyur ask uyanir mendilim kana boyanir
bilirim bu baharda da herkes hasetlenir halime
ve ellerim batik bir suda akar gozlerim her seye bakar
bahar bir gelsin yeter artik eksikse de birak elleme
su uyur dusman uyumaz sularin dibi gullerde
<>
alti kiz bir oglan def calip sarkilar soylediler
baktim birinin kara bir gecesi dusuvermis mendilime
simdi elimde baston silah, basimda sapka oyle
agzimda kursun hizinda sectigim her kelime
su. hic kimse durmazsa her sey yurur, bu ask demektir
her sey kullanilmazsa dirim bir ihanettir olume
sakiniz elimiz filan temiz bahari filan bekleriz
fincani tastan oyarlar icine bade mi koyarlar
biz silah kusaniriz bize bir sey soyleme
Turgut Uyar / Divan'dan.
cunku kis bir hazirliktir soluguma kipkirmizi gulume
nice kirmizi ayaklar gelip gecti o gun katar katar
kis gunleri sozgelisi ben bir cop bile almadim elime
alti kiz bir ayisigi def calip sarkilar soylediler
beri yanda ormanlar yanardi, cigerpareler lime lime
artik su uyur ask uyanir mendilim kana boyanir
bilirim bu baharda da herkes hasetlenir halime
ve ellerim batik bir suda akar gozlerim her seye bakar
bahar bir gelsin yeter artik eksikse de birak elleme
su uyur dusman uyumaz sularin dibi gullerde
<
alti kiz bir oglan def calip sarkilar soylediler
baktim birinin kara bir gecesi dusuvermis mendilime
simdi elimde baston silah, basimda sapka oyle
agzimda kursun hizinda sectigim her kelime
su. hic kimse durmazsa her sey yurur, bu ask demektir
her sey kullanilmazsa dirim bir ihanettir olume
sakiniz elimiz filan temiz bahari filan bekleriz
fincani tastan oyarlar icine bade mi koyarlar
biz silah kusaniriz bize bir sey soyleme
Turgut Uyar / Divan'dan.
SEN GOZLERIMIN ICINDE
Ben daha buyuk
Ben daha yuce
Sen gokyuzu
Ben insan
Ben sevgi
Ben dusunce
Ben daha buyuk
Ben dana yuce
Olurum ozgurluk icin
Acilar bende
Umutlar bende
Ben daha buyuk
Ben daha yuce
Sen gokyuzu
Sen sonsuzluk
Sen bende
SEN GOZLERIMIN ICINDE
ORHON MURAT ARIBURNU
Ben daha yuce
Sen gokyuzu
Ben insan
Ben sevgi
Ben dusunce
Ben daha buyuk
Ben dana yuce
Olurum ozgurluk icin
Acilar bende
Umutlar bende
Ben daha buyuk
Ben daha yuce
Sen gokyuzu
Sen sonsuzluk
Sen bende
SEN GOZLERIMIN ICINDE
ORHON MURAT ARIBURNU
NERDESIN ??
Geceleyin bir ses boler uykumu.
Icim urpermeyle dolar:--- NERDESIN??
Ariyorum yillar var ki ben onu,
Asikiyim beni cagiran bu sesin.
Gun olur suruyup beni derbeder,
Bu ses ruzgarlara karisir gider.
Gun olur pesimden yurur beraber,
Ansizin haykirir bana:--- NERDESIN??
Butun sevgileri atip icimden,
Varligimi yalniz ona verdim ben,
Elverir ki bir gun bana derinden
Ta derinden bir gun bana "GEL" desin.
AHMET KUTSI TECER
Icim urpermeyle dolar:--- NERDESIN??
Ariyorum yillar var ki ben onu,
Asikiyim beni cagiran bu sesin.
Gun olur suruyup beni derbeder,
Bu ses ruzgarlara karisir gider.
Gun olur pesimden yurur beraber,
Ansizin haykirir bana:--- NERDESIN??
Butun sevgileri atip icimden,
Varligimi yalniz ona verdim ben,
Elverir ki bir gun bana derinden
Ta derinden bir gun bana "GEL" desin.
AHMET KUTSI TECER
HIRÇIN BİR YÜREK
Desinler, çılgın yürek çarptı tam yirmi beş yıl
yaşama girmeye çalıştı hep
karınca yuvalarına, kelebeklerin karıncıklarına
Desinler, uslu ve durgun gözükerek. Ondandır
Desinler, ayaklarını bir yay gibi gererek yürümesini
yerdeki karıncayı bile ezmek istemediğinden
Desinler, ezdi kendi çılgın yüreğini tam yirmibeş yıl
Desinler, tam yirmibeş yıl, insanları hoşgörerek.
Son ikibuçuk yıl zaten burda değildi,
Desinler, bulutların üstünde görürdük onu çoğu kez
dünyanın en sade ve akıllı kızıyla gezerken
anılarını günde üç kez tazeleyerek
Desinler, çayı bile acıydı, şekersiz içerdi
Desinler, “Allah kahretsin”di en sevdiği, kullandığı sövgü
allah’ın olmadığını da biliyordu çünkü,
Desinler, içleri biraz olsun titreyerek.
Başının eğriliğine ve diline aldırmadı
Desinler, yaşamın en büyük olduğunu görerek.
Biri de vardı adı dişi geyik anlamına
Desinler, ama o geç kavramıştı neden o şiiri sevdiğini
tabii neden sonra. Ve hep böyle anlayışsızlıklarla
sevdiklerini uzaklaştırdı kendisinden
Desinler, her keresinde, kendisinden çok sevdiğinden.
Garip bir çocuktu zaten, tam yirmibeş yıl
Desinler, yüreğini çiğneyerek geçirdiği, anlardık
gözlerinden:
- Kötülük etmek istemeyen ilk insandı -
Desinler, onun için sevdiklerinin sayısıyla övünmedi,
nitelikleriyle, kavgacı oluşlarıyla övündü
Desinler, başkalarının dediklerine aldırmayarak
yaşadı tam yirmibeş yıl ve anladı son günlerinde
bir şiiri, bir olguyu başkaları için yazdığını
Desinler, son isteğiydi burnunu burnuna dayamak
siyah saçlı, siyah gözlü esmer bir kızın
Desinler, yaşadıkça aynı çatı altında beraker olmak
ölürken dağlardan tek bir kaya gibi yuvarlanmak.
Yüzme bilmezdi ama sanki hep bir yarıştaydı
Desinler, şiirleri suyun yüzüne son çıkıslarıydı.
NOT: Desinler diye, hiç insan kıyar mı kendine.
Modern Türk Şiiri, Yönelimler, Tanıklıklar, Örnekler
Ahmet Necdet, Broy Yayınları, 1993
yaşama girmeye çalıştı hep
karınca yuvalarına, kelebeklerin karıncıklarına
Desinler, uslu ve durgun gözükerek. Ondandır
Desinler, ayaklarını bir yay gibi gererek yürümesini
yerdeki karıncayı bile ezmek istemediğinden
Desinler, ezdi kendi çılgın yüreğini tam yirmibeş yıl
Desinler, tam yirmibeş yıl, insanları hoşgörerek.
Son ikibuçuk yıl zaten burda değildi,
Desinler, bulutların üstünde görürdük onu çoğu kez
dünyanın en sade ve akıllı kızıyla gezerken
anılarını günde üç kez tazeleyerek
Desinler, çayı bile acıydı, şekersiz içerdi
Desinler, “Allah kahretsin”di en sevdiği, kullandığı sövgü
allah’ın olmadığını da biliyordu çünkü,
Desinler, içleri biraz olsun titreyerek.
Başının eğriliğine ve diline aldırmadı
Desinler, yaşamın en büyük olduğunu görerek.
Biri de vardı adı dişi geyik anlamına
Desinler, ama o geç kavramıştı neden o şiiri sevdiğini
tabii neden sonra. Ve hep böyle anlayışsızlıklarla
sevdiklerini uzaklaştırdı kendisinden
Desinler, her keresinde, kendisinden çok sevdiğinden.
Garip bir çocuktu zaten, tam yirmibeş yıl
Desinler, yüreğini çiğneyerek geçirdiği, anlardık
gözlerinden:
- Kötülük etmek istemeyen ilk insandı -
Desinler, onun için sevdiklerinin sayısıyla övünmedi,
nitelikleriyle, kavgacı oluşlarıyla övündü
Desinler, başkalarının dediklerine aldırmayarak
yaşadı tam yirmibeş yıl ve anladı son günlerinde
bir şiiri, bir olguyu başkaları için yazdığını
Desinler, son isteğiydi burnunu burnuna dayamak
siyah saçlı, siyah gözlü esmer bir kızın
Desinler, yaşadıkça aynı çatı altında beraker olmak
ölürken dağlardan tek bir kaya gibi yuvarlanmak.
Yüzme bilmezdi ama sanki hep bir yarıştaydı
Desinler, şiirleri suyun yüzüne son çıkıslarıydı.
NOT: Desinler diye, hiç insan kıyar mı kendine.
Modern Türk Şiiri, Yönelimler, Tanıklıklar, Örnekler
Ahmet Necdet, Broy Yayınları, 1993
HAYAT BAHÇESİ
Bahçe tarumar. Ama gözler önüne serilen
Görüntünün sesi mi olmalı sözler? Serçe
Cıvıltıları, çan sesleri, at pislikleri,
Rüzgârın kuru yapraklarda bıraktığı
Hışırtı yapışıyor sanki yirmi yıldır
Kullanılmayan bahçeye, babanın ölümüyle.
Toplumsal arkeoloji mi ırgalayan beni
Tahrik eden, edilen bir leş kargası gibi?
Meraklıyım. Budanmamış güller çılgın
Palmiyelerin kuru dallarının altında,
Kendiliğinden ölen çiçekleri toplanmamış
Zakkumun. Gübre ve çürüyüş. Tohumdaki ev
Kale gibi gözlüyor şimdiki ve geçmişteki
Yaşantıyı: Kız ve erkek çocuklar burada
Denge buldular nilufer yapraklarında, çember
Çevirmişti büyükler havuzda, sonra fırladı
Resimden haylaz damat ve gelinler. Ama
Onlar bir kez kapıdan girdiler mi
İçeri, gözleri parlardı babanın, ayrıldılar mı
Bir kaptan bakışını giyer, şapkasını geçirir
Sözüne, kimse evde durmak istemezdi
Tanışmamak için gözü dönmüş yalnızlıkla.
Oysa ölümün görevi ne, gelir padişah
Tekillik. Tek, sonra birden aynı
Merdiven basamakları, aynı işçilik, aynı
Anlamı bulunca evin biçeminde, dünya
Ne kadar acı dolu, herkesin kendi
Kefesine uygun dağılan. Acı aynı,
Zevk de, ama kefen ne kadar geniş
İse, ağırlığın ne kadar fazla ise
O kadar götürüyorsun işte öteye.
ALİ CENGİZKAN
Görüntünün sesi mi olmalı sözler? Serçe
Cıvıltıları, çan sesleri, at pislikleri,
Rüzgârın kuru yapraklarda bıraktığı
Hışırtı yapışıyor sanki yirmi yıldır
Kullanılmayan bahçeye, babanın ölümüyle.
Toplumsal arkeoloji mi ırgalayan beni
Tahrik eden, edilen bir leş kargası gibi?
Meraklıyım. Budanmamış güller çılgın
Palmiyelerin kuru dallarının altında,
Kendiliğinden ölen çiçekleri toplanmamış
Zakkumun. Gübre ve çürüyüş. Tohumdaki ev
Kale gibi gözlüyor şimdiki ve geçmişteki
Yaşantıyı: Kız ve erkek çocuklar burada
Denge buldular nilufer yapraklarında, çember
Çevirmişti büyükler havuzda, sonra fırladı
Resimden haylaz damat ve gelinler. Ama
Onlar bir kez kapıdan girdiler mi
İçeri, gözleri parlardı babanın, ayrıldılar mı
Bir kaptan bakışını giyer, şapkasını geçirir
Sözüne, kimse evde durmak istemezdi
Tanışmamak için gözü dönmüş yalnızlıkla.
Oysa ölümün görevi ne, gelir padişah
Tekillik. Tek, sonra birden aynı
Merdiven basamakları, aynı işçilik, aynı
Anlamı bulunca evin biçeminde, dünya
Ne kadar acı dolu, herkesin kendi
Kefesine uygun dağılan. Acı aynı,
Zevk de, ama kefen ne kadar geniş
İse, ağırlığın ne kadar fazla ise
O kadar götürüyorsun işte öteye.
ALİ CENGİZKAN
AYAKÜSTÜ YAŞANMIŞ ÖLÜMSÜZ AŞK HİKAYELERİ (II)
HER DURAKTA ÖLÜMSÜZ BİR AŞK EDİNECEĞİM
BİR BAKIŞTAN BİR DURUŞTAN
ÇAĞRIŞIMIN SONSUZ HIZINDAN
UNUTULMAZ BİR SEVGİLİ DAHA BIRAKACAĞIM ARDIMDA
BELKİ DE YAŞANABİLECEK EN UZUN SERÜVENİ TERK EDECEĞİM
DAHA OTOBÜSÜN İLK BASAMAĞINDA
KİM BİLEBİLİR Kİ?
SONRAYI, SONRASINI KİM BİLEBİLİR?
GİZLİ GİZLİ VEDA EDECEĞİM ONA, GÖRMEYECEK
VE BU DUYGUYLA BURKULMUŞ YÜREĞİM
OTOBÜS CAMINA BAĞRINDA KANLI BİR OK İLE
BİR AŞK LEVHASI ÇİZECEK, AH MİN-EL
BU DA ÖTEKİLER GİBİ KENDİSİNİ ÖLESİYE SEVDİĞİMİ BİLMEDEN
YAŞAYIP GİDECEK
BİR BAKIŞTAN BİR DURUŞTAN
ÇAĞRIŞIMIN SONSUZ HIZINDAN
UNUTULMAZ BİR SEVGİLİ DAHA BIRAKACAĞIM ARDIMDA
BELKİ DE YAŞANABİLECEK EN UZUN SERÜVENİ TERK EDECEĞİM
DAHA OTOBÜSÜN İLK BASAMAĞINDA
KİM BİLEBİLİR Kİ?
SONRAYI, SONRASINI KİM BİLEBİLİR?
GİZLİ GİZLİ VEDA EDECEĞİM ONA, GÖRMEYECEK
VE BU DUYGUYLA BURKULMUŞ YÜREĞİM
OTOBÜS CAMINA BAĞRINDA KANLI BİR OK İLE
BİR AŞK LEVHASI ÇİZECEK, AH MİN-EL
BU DA ÖTEKİLER GİBİ KENDİSİNİ ÖLESİYE SEVDİĞİMİ BİLMEDEN
YAŞAYIP GİDECEK
GÖÇEBE
Birbirinde arınan iki nehir gibi
Birbirimizden geçerek
Çıktığımız açıklık
Ruhlarımızı yeniden bölüştürüyordu bedenlerimize
Uçurum içini çekiyordu
Orman fısıldıyordu
Kumlarını silkeleyen göçebe bedenin
Yeniden düşüyordu yola
Görünmezin atlarıyla uzaklaşıyordun
Erkekliğin sütunu bıraktığın
Tuzlu dudaklarım
Ardından bi şiiri mırıldanıyordu sana
Uçurum, orman, ay ve bedenindeki birkaç işaretle
Zamana geçirilen dayanıklı söz, o gece
Ardından mırıldandığım şiir
Şimdi başkalarının dudaklarında göçebe
murathan mungan
Birbirimizden geçerek
Çıktığımız açıklık
Ruhlarımızı yeniden bölüştürüyordu bedenlerimize
Uçurum içini çekiyordu
Orman fısıldıyordu
Kumlarını silkeleyen göçebe bedenin
Yeniden düşüyordu yola
Görünmezin atlarıyla uzaklaşıyordun
Erkekliğin sütunu bıraktığın
Tuzlu dudaklarım
Ardından bi şiiri mırıldanıyordu sana
Uçurum, orman, ay ve bedenindeki birkaç işaretle
Zamana geçirilen dayanıklı söz, o gece
Ardından mırıldandığım şiir
Şimdi başkalarının dudaklarında göçebe
murathan mungan
TENHA
her siir boydanboya
bir IssIzliktir artik
dizelerse giderek daha tenha
acinin duzyazisi olmaya
hazir mi sozlerin kI$I?
asklar! onlari yazan yasasin
sarI$I
n atlas kagitlarda yaz
ne guz okunur agaclar guya
sen sussan da susmasan da bir
tutup tutustugun hayale
agirdan iri guller ve lale
duser dustugun melale
ve huznu yeniden okumak
icin bir kitap olur dunya
ve her siir boydanboya
bir issizliktir artik
dizelerse giderek daha tenha
Hilmi Yavuz
bir IssIzliktir artik
dizelerse giderek daha tenha
acinin duzyazisi olmaya
hazir mi sozlerin kI$I?
asklar! onlari yazan yasasin
sarI$I
n atlas kagitlarda yaz
ne guz okunur agaclar guya
sen sussan da susmasan da bir
tutup tutustugun hayale
agirdan iri guller ve lale
duser dustugun melale
ve huznu yeniden okumak
icin bir kitap olur dunya
ve her siir boydanboya
bir issizliktir artik
dizelerse giderek daha tenha
Hilmi Yavuz
YALNIZLIK BIR TARIHTIR
Yalnizlik bir tarihtir ikimiz
Dururuz odalarda bir giysi gibi
En kalin soluklarla cekiyor ipi
Kimbilir kimlere kalmisligimiz
Yalnizlik bir tarihtir sen misin
Bir gecmisi surup giden ak turna?
Ya benden onceydi ya da cok sonra
Bir halk turkusune gul olan sesin
Yalnizlik bir tarihtir onlarla
Gok dedigin iki kusun arasi
Ey ilkyazli guluslerin sonrasi
Ansizin donuyor gul, bakislarda
[Hilmi Yavuz, BAKIS KUSU, 1969]
Dururuz odalarda bir giysi gibi
En kalin soluklarla cekiyor ipi
Kimbilir kimlere kalmisligimiz
Yalnizlik bir tarihtir sen misin
Bir gecmisi surup giden ak turna?
Ya benden onceydi ya da cok sonra
Bir halk turkusune gul olan sesin
Yalnizlik bir tarihtir onlarla
Gok dedigin iki kusun arasi
Ey ilkyazli guluslerin sonrasi
Ansizin donuyor gul, bakislarda
[Hilmi Yavuz, BAKIS KUSU, 1969]
Saturday, October 28, 2006
GONUL CESMESI
Aksamin dokulen gulleri suda
Capkin yildizlarin elleri suda
Dolunay gelindir telleri suda
Gunduz sustun gece soyle gonul cesmesi
Sonsuzca koprudur dag, tepe, bayir
Irmaklar dusunur pinarlar uyur
Susayan ruhlari sesinle doyur
Gunduz sustun gece soyle gonul cesmesi
Hep sana uzanir golgeden yollar
Uzgun bulutlara ozlemin dolar
Gozune degmeyen cicekler solar
Gunduz sustun gece soyle gonul cesmesi
Silinsin bu aksam dunyanin pasi
Yeniden tutussun kalbin yarasi
Dolsun sairlerin sihirli tasi
Gunduz sustun gece soyle gonul cesmesi
Ayla Oral
Capkin yildizlarin elleri suda
Dolunay gelindir telleri suda
Gunduz sustun gece soyle gonul cesmesi
Sonsuzca koprudur dag, tepe, bayir
Irmaklar dusunur pinarlar uyur
Susayan ruhlari sesinle doyur
Gunduz sustun gece soyle gonul cesmesi
Hep sana uzanir golgeden yollar
Uzgun bulutlara ozlemin dolar
Gozune degmeyen cicekler solar
Gunduz sustun gece soyle gonul cesmesi
Silinsin bu aksam dunyanin pasi
Yeniden tutussun kalbin yarasi
Dolsun sairlerin sihirli tasi
Gunduz sustun gece soyle gonul cesmesi
Ayla Oral
YAZ ORTASINDA ÜŞÜMEK
Kar durdu
Yaşlı bir köylü yüzüyle
Bezgin ve dinç
Doya doya gülmemişliğin dinçliği belki bu
Belki hep borçlu olmanın
Kar durdu
Bir çocuğun ilk kımıltısı gibi
Beklemede bıraktı sessizliği
Gün -o hep buruşturup attığımız- gün
Üstünde yarım bir söz
Işıltıya durdu: Sev...
Kar durdu
Durdu saatleri kuşkunun
Karın üstünde yarım bir ayak izi
Bir silik söz: Belki... yarın
SENNUR SEZER
Yaşlı bir köylü yüzüyle
Bezgin ve dinç
Doya doya gülmemişliğin dinçliği belki bu
Belki hep borçlu olmanın
Kar durdu
Bir çocuğun ilk kımıltısı gibi
Beklemede bıraktı sessizliği
Gün -o hep buruşturup attığımız- gün
Üstünde yarım bir söz
Işıltıya durdu: Sev...
Kar durdu
Durdu saatleri kuşkunun
Karın üstünde yarım bir ayak izi
Bir silik söz: Belki... yarın
SENNUR SEZER
AKŞAM TÜRKÜSÜ
Kimse öldüremez bu boşunalık duygusunu
Soğan doğra kıyma koy ateşi kıs
Ateşi kıs pirinçler diri kalsın
Salçalı pilavlar votkalar kahkahalar
Ödemez arkadaşsızlığımı
Zor günler yaşadım
Utanmam anmaktan
Çirkindim yoksuldum arkadaşsızdım
Kocaman sözler iri göğüsler hantallıktı simgem
Utanmam
Ama akşamları
Bu boşunalık duygusu kapıyı çalmadan
Usulca ilişiverir yanıma
Çocuğu giydir parklara çık
İşten dönenleri gözle
Köfte güzel olmuş saçın yakışmış
Orhan ağbi ölmüş... Artık yazmıyor musun?
Kirazlar aldandı
Ben aldanmadım
Ayşeyi büyüttüm
Büyüttüm öfkemi... arkadaşsızlığı
Çirkinliği
Hadi saçlarını kes ninniler söyle:
Kızımın da adı Ayşe
Yiğit atılır ateşe
Bu ışık böyle büyüsün
İş düşmez bir gün güneşe
Hadi çamaşırları yıka ölülere ağla
Ninni söyle:
Kızımın da adı Bengi
Dünyaya saldığım türkü
Sular aktıkça durulur
Bozuk yapılar yıkılır
Çürür sarı yaprak gibi
Hadi kendini yen hadi kendini
SENNUR SEZER
Soğan doğra kıyma koy ateşi kıs
Ateşi kıs pirinçler diri kalsın
Salçalı pilavlar votkalar kahkahalar
Ödemez arkadaşsızlığımı
Zor günler yaşadım
Utanmam anmaktan
Çirkindim yoksuldum arkadaşsızdım
Kocaman sözler iri göğüsler hantallıktı simgem
Utanmam
Ama akşamları
Bu boşunalık duygusu kapıyı çalmadan
Usulca ilişiverir yanıma
Çocuğu giydir parklara çık
İşten dönenleri gözle
Köfte güzel olmuş saçın yakışmış
Orhan ağbi ölmüş... Artık yazmıyor musun?
Kirazlar aldandı
Ben aldanmadım
Ayşeyi büyüttüm
Büyüttüm öfkemi... arkadaşsızlığı
Çirkinliği
Hadi saçlarını kes ninniler söyle:
Kızımın da adı Ayşe
Yiğit atılır ateşe
Bu ışık böyle büyüsün
İş düşmez bir gün güneşe
Hadi çamaşırları yıka ölülere ağla
Ninni söyle:
Kızımın da adı Bengi
Dünyaya saldığım türkü
Sular aktıkça durulur
Bozuk yapılar yıkılır
Çürür sarı yaprak gibi
Hadi kendini yen hadi kendini
SENNUR SEZER
DALGALAR
Bu sabah salkım söğütler sallanacak yine ölüler üstünde
çırpınacak öylece uzak kıyılarda
esecek ses veren yüreğinin üstünden doğru rüzgârı
geçenlerde anlatmıştır bozkırın acımasızlığı
insanoğlunun suçlu yürüyüşünü kutsal dağa
hani canım hatırlasana, şimdi oturduğun yerde eskiden
bir tahtın bulunduğunu
ışıklı bir kapıdan
kanatlanmış ayaklarınla
geçmiştik birlikte
gelirler
öperler seni, yağmur saçlı sicim saçlı ruhlar
tanıdık onlar, geçen gün aynı ağaçların arasından
geçmiştiniz
yollarınız ayrıydı ama herşey kızılrengi, duman, yeşil
kırık bir horoskop'tan
yitirilmiş denizler aşkına
böyle olabilirdi ancak
iniltiler hummalar yağmurlar
besleyici asitler
kedi gözleri aydan düşen ay parçaları
suskunluklar dağı ovanın kitapsı yıldızları
hepsi teninde tutuştu, gövdeni sakladığın yerde tutuştu.
çırpınacak öylece uzak kıyılarda
esecek ses veren yüreğinin üstünden doğru rüzgârı
geçenlerde anlatmıştır bozkırın acımasızlığı
insanoğlunun suçlu yürüyüşünü kutsal dağa
hani canım hatırlasana, şimdi oturduğun yerde eskiden
bir tahtın bulunduğunu
ışıklı bir kapıdan
kanatlanmış ayaklarınla
geçmiştik birlikte
gelirler
öperler seni, yağmur saçlı sicim saçlı ruhlar
tanıdık onlar, geçen gün aynı ağaçların arasından
geçmiştiniz
yollarınız ayrıydı ama herşey kızılrengi, duman, yeşil
kırık bir horoskop'tan
yitirilmiş denizler aşkına
böyle olabilirdi ancak
iniltiler hummalar yağmurlar
besleyici asitler
kedi gözleri aydan düşen ay parçaları
suskunluklar dağı ovanın kitapsı yıldızları
hepsi teninde tutuştu, gövdeni sakladığın yerde tutuştu.
SEYYAH
'Hiçbir yere gidiyorum, hiçbir yerden geliyorum süsen
batağına saplanıyor gözüm, çamurlu ok bölüyor seyrediyorum.'
Saçlarının fırtınasında bilinen düş çemberinde
kızıl çatıların sahibesiydi, deniz diliyle
unutulmuş bir deniz bitkisini dikiyordu ön bahçeye
ısırganotu pelesenk yırttı geçti ateş koluyla
gece gömüldü. . . bütün sahiplerin sultanı bir bebeğin
gizil dilini kullandı hep, iki su ayracında
aramızdaki nehir sesimizi gömdü hep
kil taşlarla, öte tabut kendini reddediyordu
ve mezar çekiyordu. . .
Gece kuşu göğsümdeki gece kuşu
göğüs kafesimde mavi göl düşüyle
köle isteminde, dudak bin kez yaraya dokundu
kubbenin ve tanımsızdan, uyuklayan İbliskız'dan
özgürlük sarkacına, bir o yana bir bu yana
ırmakla ve denizle ve zamanla ve suyla ateşle
yaseminle tunçla ve . . .
. . . yine dizlerim toprak düzeyde
düştüm
hayatın önüne. . .
bir kartalla gizli. . .
Bebek soyumuzdan bilginç aynalara
gözleniyordum ve gözleniyordum
tutsaktım ve tutsaktım
bırakıldığım yerde
o cevher kuyusunda, karanlığın kollarına vermiştim kendimi
ve yine
şafak şafak şafak
gizil kartalın sonuyla . . .
bir daire çiziyordu ve bekliyordu, bu yüzden her şey
yeryüzü, suları besliyordu
ince titrek özenilen kadından
iki ayrı safir kanat çıkıyordu. . .
(hazırlanabilirdim bu kanatları kesmeye ve tüy
bilezik yerine
uzayın çiçeği)
siyahi kuzgun bakışlarını armağan ediyordu
tanıdık bir düş, ancak yabancı parmaklarımızda
yabancı gülle. . .
ayraç siz miydiniz!
diye soruyordu kızıl çatıların kadını, ayraç, ayraç . . .
o pek besili zambak, cici kuş
o pek acı suyun tadı dilimde. . .
düşle beslenmiş ağaç
bu kez düş sizi bırakıyordu
Yalnızca ırmağın taşlarına takıldı uzun saçlarım
ah uzun saçlarım benim
yalnızca gömütteki yıldızla eş
yeşildi dünya
işte o kadar yetiyordu ve biliyordu ayraç yıldız
ve yıldız
tabutuna çekiliyordu. . .
GULSELİ İNAL
batağına saplanıyor gözüm, çamurlu ok bölüyor seyrediyorum.'
Saçlarının fırtınasında bilinen düş çemberinde
kızıl çatıların sahibesiydi, deniz diliyle
unutulmuş bir deniz bitkisini dikiyordu ön bahçeye
ısırganotu pelesenk yırttı geçti ateş koluyla
gece gömüldü. . . bütün sahiplerin sultanı bir bebeğin
gizil dilini kullandı hep, iki su ayracında
aramızdaki nehir sesimizi gömdü hep
kil taşlarla, öte tabut kendini reddediyordu
ve mezar çekiyordu. . .
Gece kuşu göğsümdeki gece kuşu
göğüs kafesimde mavi göl düşüyle
köle isteminde, dudak bin kez yaraya dokundu
kubbenin ve tanımsızdan, uyuklayan İbliskız'dan
özgürlük sarkacına, bir o yana bir bu yana
ırmakla ve denizle ve zamanla ve suyla ateşle
yaseminle tunçla ve . . .
. . . yine dizlerim toprak düzeyde
düştüm
hayatın önüne. . .
bir kartalla gizli. . .
Bebek soyumuzdan bilginç aynalara
gözleniyordum ve gözleniyordum
tutsaktım ve tutsaktım
bırakıldığım yerde
o cevher kuyusunda, karanlığın kollarına vermiştim kendimi
ve yine
şafak şafak şafak
gizil kartalın sonuyla . . .
bir daire çiziyordu ve bekliyordu, bu yüzden her şey
yeryüzü, suları besliyordu
ince titrek özenilen kadından
iki ayrı safir kanat çıkıyordu. . .
(hazırlanabilirdim bu kanatları kesmeye ve tüy
bilezik yerine
uzayın çiçeği)
siyahi kuzgun bakışlarını armağan ediyordu
tanıdık bir düş, ancak yabancı parmaklarımızda
yabancı gülle. . .
ayraç siz miydiniz!
diye soruyordu kızıl çatıların kadını, ayraç, ayraç . . .
o pek besili zambak, cici kuş
o pek acı suyun tadı dilimde. . .
düşle beslenmiş ağaç
bu kez düş sizi bırakıyordu
Yalnızca ırmağın taşlarına takıldı uzun saçlarım
ah uzun saçlarım benim
yalnızca gömütteki yıldızla eş
yeşildi dünya
işte o kadar yetiyordu ve biliyordu ayraç yıldız
ve yıldız
tabutuna çekiliyordu. . .
GULSELİ İNAL
ACININ DUVARI ASILINCA
Kendisi çatlamadan
Topragi çatlatamaz tohum
Asmisim sinirini mutsuzlugun
Ayrimsayamiyorum bile öyle mutsuzum
Acisini artik duyamiyorum
Ki kendim öyle bir aci olmusum
Nasil görmezse göz kendini
Kendimi ariyor bulamiyorum.
Aziz Nesin
Topragi çatlatamaz tohum
Asmisim sinirini mutsuzlugun
Ayrimsayamiyorum bile öyle mutsuzum
Acisini artik duyamiyorum
Ki kendim öyle bir aci olmusum
Nasil görmezse göz kendini
Kendimi ariyor bulamiyorum.
Aziz Nesin
YOKLUGUNDAKI SEN
Yine yalniz degilim her zamanki gibi
Bu Uzakdogu gecesinde yoklugunlayim,
Aramizda yirmibesbin kilometre
Sen kistasin ben yazdayim
Sen bir yarisinda dünyanin
Ben öte yarisindayim
Yine de birakmiyor ellerimi yoklugun
Daha da bir gönlümcesin
Varligindan bin kat güzel
O yalimsal çiplakligin yalaz yalaz
Ve en gizlerden konusurken ellerin
Içimden gelmiyor mektup yazmak demeden
Sevisiyoruz yirmibesbin kilometreden
Aziz Nesin
Bu Uzakdogu gecesinde yoklugunlayim,
Aramizda yirmibesbin kilometre
Sen kistasin ben yazdayim
Sen bir yarisinda dünyanin
Ben öte yarisindayim
Yine de birakmiyor ellerimi yoklugun
Daha da bir gönlümcesin
Varligindan bin kat güzel
O yalimsal çiplakligin yalaz yalaz
Ve en gizlerden konusurken ellerin
Içimden gelmiyor mektup yazmak demeden
Sevisiyoruz yirmibesbin kilometreden
Aziz Nesin
kavşak
İnce uzun bir iskelenin ucunda,
denize dikmiş gözlerini, kımıldamadan,
öylece duruyor adamın biri akşam üzeri.
Önünde su, arkasında kayalar,
unsurların kavşağında kalakalmış sanki.
Giderek kararıyor çevresinde suların rengi.
Ya bir gemi var bu saatlerde beklediği,
ya da sulara bırakıverecek kendini.
Öylesine ince bir denge ki!
RONI MARGULIES
denize dikmiş gözlerini, kımıldamadan,
öylece duruyor adamın biri akşam üzeri.
Önünde su, arkasında kayalar,
unsurların kavşağında kalakalmış sanki.
Giderek kararıyor çevresinde suların rengi.
Ya bir gemi var bu saatlerde beklediği,
ya da sulara bırakıverecek kendini.
Öylesine ince bir denge ki!
RONI MARGULIES
BU DAĞ BİTTİ
Bu dağ bitti bebeğim
Yavaş yavaş topla şarkını
Nereye gitsen
Uzak düştüğün bir deniz var
Ayak izin balık pulu, gözlerin
Balıksırtı meneviş
Dünyaya her dokunuşun
Su serinliği
Sana gore değil dağlar
Üstelik kumsallar şimdi daha çok özlüyor seni
Tırnakları sökülmüş bir gençlik
Yazılıyor duvarlara
Ateşten yaratılmış gölgeler dövüşüyor
Etle kemik uğruna
Kırıp kırıp dalları
Uçurumlardan atıyor bir el
İstiridyeler inci sakınıp ayışığından
Derine, daha daha derine kaçıyor
Kimse kimseyi dinlemiyor
Herkes çok özlemiş kendi sesini
Öyle çok öyle çok yazılmışlar ki
Sabahlara dek konuşuyorlar
İsa musa çöl muhammed meryem
Sen tanrıyı istiyorsun ya
Onlara dua etmek yetiyor
Yırtıyorsun sayfaları, aklını salıyorsun
Derin sulara
Hep sormak istiyorsun ama
Öğrenmek istemiyorsun
Kimse kimseyi dinlemiyor nasılsa
Aynı güneş de değil bu
Ergimiş maden tonunda
Hiçbir işçi yüz dökmemiş doğumunda
İşçi niye bir şey henüz yokmuş ki
Küçücük öyküleri birbirine ekliyor zaman
Sonradan önümüze seriyor onları
Ömrünüzün üvey sokakları
O zaman geçit veriyor
Çıkıp gidiyoruz
Sen ardına bak, şarkını topla dağını öp
Kumsallar çok özledi sesini.
Yavaş yavaş topla şarkını
Nereye gitsen
Uzak düştüğün bir deniz var
Ayak izin balık pulu, gözlerin
Balıksırtı meneviş
Dünyaya her dokunuşun
Su serinliği
Sana gore değil dağlar
Üstelik kumsallar şimdi daha çok özlüyor seni
Tırnakları sökülmüş bir gençlik
Yazılıyor duvarlara
Ateşten yaratılmış gölgeler dövüşüyor
Etle kemik uğruna
Kırıp kırıp dalları
Uçurumlardan atıyor bir el
İstiridyeler inci sakınıp ayışığından
Derine, daha daha derine kaçıyor
Kimse kimseyi dinlemiyor
Herkes çok özlemiş kendi sesini
Öyle çok öyle çok yazılmışlar ki
Sabahlara dek konuşuyorlar
İsa musa çöl muhammed meryem
Sen tanrıyı istiyorsun ya
Onlara dua etmek yetiyor
Yırtıyorsun sayfaları, aklını salıyorsun
Derin sulara
Hep sormak istiyorsun ama
Öğrenmek istemiyorsun
Kimse kimseyi dinlemiyor nasılsa
Aynı güneş de değil bu
Ergimiş maden tonunda
Hiçbir işçi yüz dökmemiş doğumunda
İşçi niye bir şey henüz yokmuş ki
Küçücük öyküleri birbirine ekliyor zaman
Sonradan önümüze seriyor onları
Ömrünüzün üvey sokakları
O zaman geçit veriyor
Çıkıp gidiyoruz
Sen ardına bak, şarkını topla dağını öp
Kumsallar çok özledi sesini.
AŞK AKIŞI
Aşklar vardır, adak ağacına çatılmış beşik
Aşklar vardır, iki ıslak çakıl taşı deniz süzdürür
Aşklar vardır, uzak sanılan bir ülkede çiçekler korkudan ölür
İncinerek geçer beyaz bir perdenen rüzgâr
Aşklar vardır, soru burçları bayraksız, gözakları dalgın duvarlar
Aşklar vardır, mavi gözlü bir şiir mezarı başındaki çınarı düşünür
Aşklar vardır, uyku tutmamış bir masal bir çocuğu kaçarken vurur
İki mumya oturur orta sıralarda sinemaların
Aşklar vardır, sütsüz memeler gibi ağu akıtır kendi içine
Aşklar vardır, ot bürümüş bahçelerde sokulgan öpüşler çürür
Aşklar vardır, güneş batar ve yüzler usul usul çözülür
İner dağlardan bir su, bir su çıkar dağlara
Sonra bir dalgıç bulur en bulunmazı
Sonra bir avcı vurur en vurulmazı
Bir inci utanır yalnızlığından
Bir ceylan öder aldanışını
Olup durur bütün bunlar çünkü aşk
Akıp durur
Akıp durur çünkü bir gül benzemez hiçbir güle
Aşklar vardır, iki ıslak çakıl taşı deniz süzdürür
Aşklar vardır, uzak sanılan bir ülkede çiçekler korkudan ölür
İncinerek geçer beyaz bir perdenen rüzgâr
Aşklar vardır, soru burçları bayraksız, gözakları dalgın duvarlar
Aşklar vardır, mavi gözlü bir şiir mezarı başındaki çınarı düşünür
Aşklar vardır, uyku tutmamış bir masal bir çocuğu kaçarken vurur
İki mumya oturur orta sıralarda sinemaların
Aşklar vardır, sütsüz memeler gibi ağu akıtır kendi içine
Aşklar vardır, ot bürümüş bahçelerde sokulgan öpüşler çürür
Aşklar vardır, güneş batar ve yüzler usul usul çözülür
İner dağlardan bir su, bir su çıkar dağlara
Sonra bir dalgıç bulur en bulunmazı
Sonra bir avcı vurur en vurulmazı
Bir inci utanır yalnızlığından
Bir ceylan öder aldanışını
Olup durur bütün bunlar çünkü aşk
Akıp durur
Akıp durur çünkü bir gül benzemez hiçbir güle
YOKTUR GÖLGESI TÜRKIYEMDE
Sabahlari gün dogmadan uyanir
Dilini yutacak olur içi kanlanir
Gün boyu çalisir aydinlanir
Kederini anlarsaniz size ne mutlu
Acir fakir çalisan kadinlara
Titrer bir gönül kiracak diye hanim dizi
Incedir billurdandir yoktur gölgesi Türkiye'de
Bir meçhul Meryem mermerden degil ama kutlu
Gözlerine baksaniz erirsiniz kar gibi
Elinizi sallasaniz rüzgarindan sallanir
Bir geyik olur sizi arar melul ve bakir
Görür gibi uyur konusur gibi susar güler aglar gibi
Sezai Karakoç (KÖRFEZ)
Dilini yutacak olur içi kanlanir
Gün boyu çalisir aydinlanir
Kederini anlarsaniz size ne mutlu
Acir fakir çalisan kadinlara
Titrer bir gönül kiracak diye hanim dizi
Incedir billurdandir yoktur gölgesi Türkiye'de
Bir meçhul Meryem mermerden degil ama kutlu
Gözlerine baksaniz erirsiniz kar gibi
Elinizi sallasaniz rüzgarindan sallanir
Bir geyik olur sizi arar melul ve bakir
Görür gibi uyur konusur gibi susar güler aglar gibi
Sezai Karakoç (KÖRFEZ)
LEYLA KOSESI
Bir de bakalim Leyla kosesinden
Askin kadin adli penceresinden
Birakmisti kendini yazilmis olana
Susmak ve konusmamak denen cana
Evlenmisti ve gorunuste mutlu
Simdiden memnun ve gelecekten umutlu
Fakat bir eksiklik ufacik bir nokta
Kalbi kurcaliyordu hala
Mecnun ne olmustu neredeydi
Nasildi ne yapiyordu hali neydi
Geceleri los golgeler arasinda
Kum tepelerinde ay yarasinda
Mecnuna benzeyen hayaller olurdu
Bu anlarda sanki kalbi dururdu
Bitmis olan bir daha mi baslayacak
Ne care baslayan baslamamis
Bitmis bitmemis olacak
Gibi gelirdi Ona
Urkuntu gecmis ama erememisti huzura
Karanlik bitmis fakat erememisti huzura
Ay tutulmus tutulmus kurtulmustu
Gonlu zaman zaman tutmustu mustu
Gun kirmisti siyah cercevesini
Yarmisti isikta otesini berisini
Baskin korkusuyla urperen cadirlarin
Bugun duzen ve guven, ama yarin!!
Yarina bir guvence olmayan
Neye yarar boyle bir simdiki zaman
Aciyla da olsa dopdolu olan hayat
Bosalmisti zemberegi bosalmis bir saat
Gibi. Donmustu bombos bir kagida
Agizdaki tad benzemiyor eski tada
Irmak kurumus ruzgar esmiyor
Yakici gunesi bir parcacik bulut ortmuyor
Arzu ve korku iki karanlik duygu
Yureginde birbirini kogalayip duruyordu
Ya bir gun geri donerse Mecnun
Yine altust olursa ortalik butun
Daha mi iyi olur daha mi kotu bilmiyordu
Bir umut vardi gonlunde eksilmiyordu
Sonra kiziyordu kendine kiniyordu kendini
Kapamak istiyordu icinde eskinin kepengini
Eski oldu diyelim ama neydi yeni
Ve nasil eskitmeli eskimiyeni
Nasil oldurmeli olmeyeni
Nasil diri sayarsin olu olani
Eski bir zehirdi belki ama yeni
Andiriyordu tatsiz tuzsuz bir yemegi
Beklemek neyi bekledigini bilmeden
Gun gunu ay ayi kogalarken
Beklemek bir vaktin dolusunu
Oc alan kaderin zalim oyunu
Her sey akilla kurulu akilla duzgun
Ama aklin icinde olamali baharat gibi
Bir parca delilik
Oysa mecnun almis butun deliligi gitmis
Kupkuru bir hayat kalmis ve adeta oyun bitmis
Arzulanan zenginlik, at kumas ve ziyafet
Yetmez olur insana bir gun elbet
Insan hep birsey umar bekler
Ne oldugunu bilmez fakat
Fakat sonradan duruldu Leyla
Tevekkulle huzuru buldu Leyla
Ruhta kopan firtinalar dindi
Gokten gonle sukunet indi
Anladi ki aci tatli soguk sicak
Gecmis ve gelecek ayrilmak ve kavusmak
Hep ayni varolusun donusumleri
Aydinlanislari ve sonusumleri
Her sey havada doner durur
Sonunda Tanri varliginda yok olur
Ruh hurdur vucut esir
Ruh baldir beden zehir
Ruh hurdur Tanri askiyla
Bagli degil yer ve zaman kaydiyla
Farketmez gelse gelmese Kays (Mecnun) Ona
Gitse gitmese Ona Leyla
Tanri katinda bulusmuslardir
Hakikat yurduna kavusmuslardir
("leyla ile mecnun" dan)--Sezai Karakoc
Askin kadin adli penceresinden
Birakmisti kendini yazilmis olana
Susmak ve konusmamak denen cana
Evlenmisti ve gorunuste mutlu
Simdiden memnun ve gelecekten umutlu
Fakat bir eksiklik ufacik bir nokta
Kalbi kurcaliyordu hala
Mecnun ne olmustu neredeydi
Nasildi ne yapiyordu hali neydi
Geceleri los golgeler arasinda
Kum tepelerinde ay yarasinda
Mecnuna benzeyen hayaller olurdu
Bu anlarda sanki kalbi dururdu
Bitmis olan bir daha mi baslayacak
Ne care baslayan baslamamis
Bitmis bitmemis olacak
Gibi gelirdi Ona
Urkuntu gecmis ama erememisti huzura
Karanlik bitmis fakat erememisti huzura
Ay tutulmus tutulmus kurtulmustu
Gonlu zaman zaman tutmustu mustu
Gun kirmisti siyah cercevesini
Yarmisti isikta otesini berisini
Baskin korkusuyla urperen cadirlarin
Bugun duzen ve guven, ama yarin!!
Yarina bir guvence olmayan
Neye yarar boyle bir simdiki zaman
Aciyla da olsa dopdolu olan hayat
Bosalmisti zemberegi bosalmis bir saat
Gibi. Donmustu bombos bir kagida
Agizdaki tad benzemiyor eski tada
Irmak kurumus ruzgar esmiyor
Yakici gunesi bir parcacik bulut ortmuyor
Arzu ve korku iki karanlik duygu
Yureginde birbirini kogalayip duruyordu
Ya bir gun geri donerse Mecnun
Yine altust olursa ortalik butun
Daha mi iyi olur daha mi kotu bilmiyordu
Bir umut vardi gonlunde eksilmiyordu
Sonra kiziyordu kendine kiniyordu kendini
Kapamak istiyordu icinde eskinin kepengini
Eski oldu diyelim ama neydi yeni
Ve nasil eskitmeli eskimiyeni
Nasil oldurmeli olmeyeni
Nasil diri sayarsin olu olani
Eski bir zehirdi belki ama yeni
Andiriyordu tatsiz tuzsuz bir yemegi
Beklemek neyi bekledigini bilmeden
Gun gunu ay ayi kogalarken
Beklemek bir vaktin dolusunu
Oc alan kaderin zalim oyunu
Her sey akilla kurulu akilla duzgun
Ama aklin icinde olamali baharat gibi
Bir parca delilik
Oysa mecnun almis butun deliligi gitmis
Kupkuru bir hayat kalmis ve adeta oyun bitmis
Arzulanan zenginlik, at kumas ve ziyafet
Yetmez olur insana bir gun elbet
Insan hep birsey umar bekler
Ne oldugunu bilmez fakat
Fakat sonradan duruldu Leyla
Tevekkulle huzuru buldu Leyla
Ruhta kopan firtinalar dindi
Gokten gonle sukunet indi
Anladi ki aci tatli soguk sicak
Gecmis ve gelecek ayrilmak ve kavusmak
Hep ayni varolusun donusumleri
Aydinlanislari ve sonusumleri
Her sey havada doner durur
Sonunda Tanri varliginda yok olur
Ruh hurdur vucut esir
Ruh baldir beden zehir
Ruh hurdur Tanri askiyla
Bagli degil yer ve zaman kaydiyla
Farketmez gelse gelmese Kays (Mecnun) Ona
Gitse gitmese Ona Leyla
Tanri katinda bulusmuslardir
Hakikat yurduna kavusmuslardir
("leyla ile mecnun" dan)--Sezai Karakoc
SIRAGOLLER
Hashas tarlalari arasindan gececeksin,
Beyaz ve mor hashaslari havaya savurarak
Yeni bir afyon bulacaksin kendine.
ISte o zaman beni unutma,
Sairini, onun siir yazan ellerini,
Icine dizilen siragolleri,
Kendi kendine konustugun seni,
Her seyi, hicbir seyi unutma.
Zakkumlarin arasindan bir sehre gireceksin,
Ask siirleri, tabiat siirleri, tarih siirleri dusunerek
Bir dinamit yapacaksin kendine.
Korkma, atesle onu.
Oldurecek nice baliklar vardir sularinda,
Patlamayla dirilecek nice baliklar vardir.
Iste o zaman an beni, yasa beni,
Iste o zaman unutma beni.
Hatirlanacak cok huzunler bulacaksin,
Onlarin tohumunu havaya savurarak
Uzun bir yolculuk yaratacaksin kendine,
Her seyin, hicbir seyin yolculugu.
Iste o zaman an beni, yasa beni,
Kiyilarda bile bogulan seni,
Bir saz kusu olarak gezinen hayaletini,
Celiginden kemik oyan govdeni.
Icinde bir kacakci yasar senin,
Kayikla dolasir gollerinde,
Beynine tabanca ve siir satar,
O kacakcinin bakisini sakin unutma.
ULKU TAMER
Beyaz ve mor hashaslari havaya savurarak
Yeni bir afyon bulacaksin kendine.
ISte o zaman beni unutma,
Sairini, onun siir yazan ellerini,
Icine dizilen siragolleri,
Kendi kendine konustugun seni,
Her seyi, hicbir seyi unutma.
Zakkumlarin arasindan bir sehre gireceksin,
Ask siirleri, tabiat siirleri, tarih siirleri dusunerek
Bir dinamit yapacaksin kendine.
Korkma, atesle onu.
Oldurecek nice baliklar vardir sularinda,
Patlamayla dirilecek nice baliklar vardir.
Iste o zaman an beni, yasa beni,
Iste o zaman unutma beni.
Hatirlanacak cok huzunler bulacaksin,
Onlarin tohumunu havaya savurarak
Uzun bir yolculuk yaratacaksin kendine,
Her seyin, hicbir seyin yolculugu.
Iste o zaman an beni, yasa beni,
Kiyilarda bile bogulan seni,
Bir saz kusu olarak gezinen hayaletini,
Celiginden kemik oyan govdeni.
Icinde bir kacakci yasar senin,
Kayikla dolasir gollerinde,
Beynine tabanca ve siir satar,
O kacakcinin bakisini sakin unutma.
ULKU TAMER
GÜNES ÖZLEMI
Çeksem kapiyi gitsem
Taslari arasinda çimenler biten
Kaldirimlar boyunca gitsem
Açik pencerelerinden beyaz yorganlar görünen
Isikli dut gölgelerinden
Fakir mahallelerinin akkavaklari
Yalansiz suyla günesle büyüyen
Ordan öte katirtirnaklari sari sari
Bir erguvanlar vardi
Pembe mi desem deli mi desem
Bu ümit olmasa içimde
Buralarda bir gün beklemem
Necati Cumali
Taslari arasinda çimenler biten
Kaldirimlar boyunca gitsem
Açik pencerelerinden beyaz yorganlar görünen
Isikli dut gölgelerinden
Fakir mahallelerinin akkavaklari
Yalansiz suyla günesle büyüyen
Ordan öte katirtirnaklari sari sari
Bir erguvanlar vardi
Pembe mi desem deli mi desem
Bu ümit olmasa içimde
Buralarda bir gün beklemem
Necati Cumali
HER DILDE TÜRKÜLERIN MERAMI BIR
Her dilde türkülerin merami bir
Sila, iki gözlü bir ev, bir gelin
Kovboyun dilinde yavuz bir at, bir kement
Doguda, bizim çobanlarin dilinde
Taze ekmek, taze peynir
Mutlu olmak her vakit elimizdedir
Bütün istedigimiz bundan ibaret
Köylüye toprak, kovboya kement
Her seyin basinda, herseyden önce
Hürriyet
Necati Cumali
Sila, iki gözlü bir ev, bir gelin
Kovboyun dilinde yavuz bir at, bir kement
Doguda, bizim çobanlarin dilinde
Taze ekmek, taze peynir
Mutlu olmak her vakit elimizdedir
Bütün istedigimiz bundan ibaret
Köylüye toprak, kovboya kement
Her seyin basinda, herseyden önce
Hürriyet
Necati Cumali
emirgan'da çay saati
çerağan sarayı'ndan büyükdere'ye
üşümek sonbaharında eski çınarların
uzadığı yerlerde gizlice akşamların
başlayıp adeta kendini dinlemeye
kafeslerin ardında bol gözlü bir kadın
ansızın giydirilmiş ipek feraceye
bir çay yalnızlığı emirgan'dan öteye
değdikçe ısındığı yaldızlı bardağın
nedim'den yansıması tatyos efendi'ye
tenha bir genç kız sesiyle hicazkar'ın
kuytularda çürüdüğü bağdadi yalıların
yorgun sarmaşıklarıyla sarkmış bahçeye
soğuk kuşlar gibi dağılır boğazda
rüzğarın getirdiği dönük bir yağmur pusu
istinye'de gemilerin karanlık uykusu
kırık direkleriyle dalgın ve hasta
birden içimi kaplayan ölüm korkusu
selam verilince meçhul bir namazda
gazali'yse biraz mevlana biraz da
kubbenin altındaki divan uğultusu
'şeref' vapurundan en kirli beyazda
yüzlerce harbiyeli sürgün yolcusu
havada bir asılmış adam kokusu
istanbul jöntürkleri hüzzam bir yaşta
yankılarıyla telaşlı geceleri bebek'ten
motorların taşıyıp o kadar bitiremediği
en yılgın sonbahar benim gözlerimdeki
çok daha dumanlı mütareke günlerinden
alaturka saat kaçta ikinci tömbeki
miralay sadık beyin nargilesinden
dem çekip kumrular gibi sebilleri senlendiren
osmanlı sehpalarının gölgesindeki
emirğan'da acılaşmak koyu bir semaverden
çaylar gibi kararıp kaç defalarca eski
bir şiir üzüntüsüyle müseddes biçimindeki
çoktan unutulmuş kilitli defterlerden
üşümek sonbaharında eski çınarların
uzadığı yerlerde gizlice akşamların
başlayıp adeta kendini dinlemeye
kafeslerin ardında bol gözlü bir kadın
ansızın giydirilmiş ipek feraceye
bir çay yalnızlığı emirgan'dan öteye
değdikçe ısındığı yaldızlı bardağın
nedim'den yansıması tatyos efendi'ye
tenha bir genç kız sesiyle hicazkar'ın
kuytularda çürüdüğü bağdadi yalıların
yorgun sarmaşıklarıyla sarkmış bahçeye
soğuk kuşlar gibi dağılır boğazda
rüzğarın getirdiği dönük bir yağmur pusu
istinye'de gemilerin karanlık uykusu
kırık direkleriyle dalgın ve hasta
birden içimi kaplayan ölüm korkusu
selam verilince meçhul bir namazda
gazali'yse biraz mevlana biraz da
kubbenin altındaki divan uğultusu
'şeref' vapurundan en kirli beyazda
yüzlerce harbiyeli sürgün yolcusu
havada bir asılmış adam kokusu
istanbul jöntürkleri hüzzam bir yaşta
yankılarıyla telaşlı geceleri bebek'ten
motorların taşıyıp o kadar bitiremediği
en yılgın sonbahar benim gözlerimdeki
çok daha dumanlı mütareke günlerinden
alaturka saat kaçta ikinci tömbeki
miralay sadık beyin nargilesinden
dem çekip kumrular gibi sebilleri senlendiren
osmanlı sehpalarının gölgesindeki
emirğan'da acılaşmak koyu bir semaverden
çaylar gibi kararıp kaç defalarca eski
bir şiir üzüntüsüyle müseddes biçimindeki
çoktan unutulmuş kilitli defterlerden
BEN SANA MECBURUM
ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski İstanbul mudur
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşamüstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
eski zamanlardan bir cuma çalıyor
durup köşe başında deliksiz dinlesem
sana kullanılmamış bir gök getirsem
haftalar ellerimde ufalanıyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun
belki Haziran'da mavi benekli çocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir şileb sızıyor ıssız gözlerinden
belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
kötü rüzğar saçlarını götürüyor
ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içimsıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin.
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski İstanbul mudur
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşamüstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
eski zamanlardan bir cuma çalıyor
durup köşe başında deliksiz dinlesem
sana kullanılmamış bir gök getirsem
haftalar ellerimde ufalanıyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun
belki Haziran'da mavi benekli çocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir şileb sızıyor ıssız gözlerinden
belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
kötü rüzğar saçlarını götürüyor
ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içimsıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin.
AYRILIK SEVDAYA DAHİL
Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
En görkemli saatinde yıldız alacasının
Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
Rüzğar uzak karanlıklara surmuş yıldızları
Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
Heryerimde vücudumun ağır yanık sızıları
Bir yerlere yıldırım düşüyorum
Ayrılığımızı hissettiğim an demirler eriyor hırsımdan
Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu
Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş
Tedirgin gülümser
Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili
Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
Her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili
Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
Gittikçe genişliyen yakılmış ot kokusu
Yıldızlar inanılmıyacak bir irilikte
Yansımalar tutmuş bütün sahili
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil
Çünkü ayrılanlar hala sevgili
Yalnızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık
Hava ağır toprak ağır yaprak ağır
Su tozları yağıyor üstümüze
Özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
Eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı
Karanlık çöktü denize
Yalnızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin
Ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
Kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan
Bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince
Sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice
Yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak
Bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına
Benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle
Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız
İkimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız
Hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi
Tuz parça kırılsak da hala içimizde o yanardağ ağzı
Hala kıpkızıl gülümseyen sanki ateşten bir tebessüm zehir zemberek AŞKIMIZ
ATİLLA İLHAN
En görkemli saatinde yıldız alacasının
Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
Rüzğar uzak karanlıklara surmuş yıldızları
Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
Heryerimde vücudumun ağır yanık sızıları
Bir yerlere yıldırım düşüyorum
Ayrılığımızı hissettiğim an demirler eriyor hırsımdan
Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu
Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş
Tedirgin gülümser
Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili
Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
Her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili
Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
Gittikçe genişliyen yakılmış ot kokusu
Yıldızlar inanılmıyacak bir irilikte
Yansımalar tutmuş bütün sahili
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil
Çünkü ayrılanlar hala sevgili
Yalnızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık
Hava ağır toprak ağır yaprak ağır
Su tozları yağıyor üstümüze
Özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
Eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı
Karanlık çöktü denize
Yalnızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin
Ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
Kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan
Bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince
Sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice
Yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak
Bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına
Benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle
Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız
İkimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız
Hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi
Tuz parça kırılsak da hala içimizde o yanardağ ağzı
Hala kıpkızıl gülümseyen sanki ateşten bir tebessüm zehir zemberek AŞKIMIZ
ATİLLA İLHAN
AGLAR VEYSEL CIKMAZ SESI
Ah cektikce erir gider
Yuregimin yagi benim
Seni gorsem durur gider
Dillerimin bagi benim
Gam leskesi saf saf oldu
Hep sozlerim bos laf oldu
Senin yolunda mahv oldu
Gencligimin cagi benim
Ah belimi buken oldu
Gurbet bana diken oldu
Alti aydir mekan oldu
Dibi kirkkiz dagi benim
Sensin derdine dustugum
Hayal oldu konustugum
Her gun yedigim ictigim
Icerimde agu benim
Aglar VEYSEL cikmaz sesi
Gine costu gam deryasi
Garip gonlumun yaylasi
Guzel husnun bagi benim
ASIK VEYSEL
Yuregimin yagi benim
Seni gorsem durur gider
Dillerimin bagi benim
Gam leskesi saf saf oldu
Hep sozlerim bos laf oldu
Senin yolunda mahv oldu
Gencligimin cagi benim
Ah belimi buken oldu
Gurbet bana diken oldu
Alti aydir mekan oldu
Dibi kirkkiz dagi benim
Sensin derdine dustugum
Hayal oldu konustugum
Her gun yedigim ictigim
Icerimde agu benim
Aglar VEYSEL cikmaz sesi
Gine costu gam deryasi
Garip gonlumun yaylasi
Guzel husnun bagi benim
ASIK VEYSEL
ALÇAKTA YÜKSEKTE YATAN
Alçakta yüksekte yatan erenler
Yetisin imdada aldi dert beni
Basimi alip hangi yere gideyim
Gittigim yerlerde buldu dert beni
Oturup benimle ibadet kildi
Yalan söyledi de yüzüme güldü
Yalin kiliç olup üstüme geldi
Çaldi bölük bölük böldü dert beni
Üstümüzden gelen boran kis gibi
Yavru sahin pençesinde kus gibi
Seher çagi bir korkulu düs gibi
Çagirta çagirta aldi dert beni
Abdal Pîr Sultan'im gönlüm hastadir
Kimseye diyemem gönlüm yastadir
Bilmem deli oldu bilmem ustadir
Söyle bir sevdaya saldi dert beni
Pir Sultan Abdal
Yetisin imdada aldi dert beni
Basimi alip hangi yere gideyim
Gittigim yerlerde buldu dert beni
Oturup benimle ibadet kildi
Yalan söyledi de yüzüme güldü
Yalin kiliç olup üstüme geldi
Çaldi bölük bölük böldü dert beni
Üstümüzden gelen boran kis gibi
Yavru sahin pençesinde kus gibi
Seher çagi bir korkulu düs gibi
Çagirta çagirta aldi dert beni
Abdal Pîr Sultan'im gönlüm hastadir
Kimseye diyemem gönlüm yastadir
Bilmem deli oldu bilmem ustadir
Söyle bir sevdaya saldi dert beni
Pir Sultan Abdal
Subscribe to:
Posts (Atom)